Naz Aydemir Akyol, Socrates’e verdiği röportajda merak edilen soruları cevapladı. Guidetti’den Galatasaray’a transferine, Milli takımı bırakmasından Eczacıbaşı ile geçirdiği bu sezona dair pek çok konuya açıklık getirdi.
Eczacıbaşı’nda zorlu bir sene geçirdim
Eczacıbaşına döndüğünde emekli olmak gibi bir kararı olduğunu söyleyen Naz, “Evet, kafamda Eczacıbaşı'ya dönüp emeklilik kararı vardı. Oynamaya devam edeceğim çünkü bu şekilde bırakmak istemiyorum. Bu sene benim için çok zorlu bir sene oldu.
Ben hayatımın hiçbir döneminde sahada bu kadar az süre aldığım, takıma katkı sağlayamadığım, sağlayabileceğim zamanlar varken de sağlayamadığım için... Tüm bunlar olurken de bir şekilde saha içinde ve dışında takıma destek vermeye çalışıp dik durmaya çalışırken çok zorlandım” dedi.
Farklı bir son yazmak istedim
Naz şöyle devam etti, “Bu açıdan çok zordu; biraz tükenmişlik, bitmişlik, kendimi nasıl tekrardan motive edeceğim soruları kafamda çok belirdi. Sonra ailemle, spor psikoloğumla konuştum. Bazen zorluklardan yaptığım işi ne kadar sevdiğimi unutuyorum. Kazanılan başarılar, upuzun bir kariyer, bunları bir anda belli duygularla "Tamam, yeter bitti" demenin mantıksız olacağına karar verdim. Farklı bir son yazmak istedim.”
Ne zaman bırakacağımı bilmiyorum
“Kişisel olarak ilk başta istediğim şey bu oyunu oynarken ne kadar sevdiğimi hatırlayıp sahada keyif almak” diyen başarılı pasör, “Oynayıp oynamamaktan bağımsız olarak söylüyorum ben bunu. Kendime bunu hatırlatmak istiyorum. Gidip de 50 yaşına kadar oynayacak halim yok ama ne zaman bırakacağımı da bilmiyorum.” Diyerek konuşmasına devam etti.
Galatasaray için heyecanlıyım
Galatasaray’a transferinden de bahseden Naz, “Bu sene evet gidiyorum Galatasaray'a, nasıl bir şey hissedeceğim ya da neler deneyimleyeceğimi ben de bilmiyorum. Apayrı bir sistem, apayrı hedefler, farklı bir antrenör, daha önce çalıştığım bir antrenörle tekrardan çalışma fırsatı elde edeceğim. Bunun için heyecanlıyım.” dedi.
Şampiyonluk hedefiyle başlayacak yeni sezon
Galatasaray’ın yapılanmasından bahseden Naz sözlerini şöyle sürdürdü; “Avrupa Kupası'nda da bence özellikle şampiyonluğa kurulmuş bir kadro var. Türkiye’de zirveye giden bir takım oluşturmanın ilk basamakları da atılıyor. İlk 3'te olmak, final oynamak, şampiyonluk hedefiyle başlayacak bir sezon olacak. Bu sene kimse bence Galatasaray'ın gösterdiği başarıyı beklemiyordu. Ben çok heyecanlı bir şekilde bilmediğim, daha önce deneyimlemediğim bir takımın, Türkiye’de çok değerli bir camianın formasını giymeye gidiyorum ve elimden gelenin de en iyisini yapmaya gidiyorum. Umuyorum ki sonunda çok da keyifli şeyler olur. Benim hikayem artık Galatasaray ile devam edecek.”
Naz Aydemir Akyol, milli takımı kariyerini sonlandırması hakkında da, “Dışarıdan bir voleybolcu 30 yaşında milli takımı bırakıyor diye düşünsem evet erken derdim. Özellikle bir pasör için erken bir yaş. 28 yaşında ben anne olmak istedim. Anne olma fikri kariyerim devam ederken her zaman vardı. Milli takım çok gururla gittiğim, formasını terlettiğim bir alan olmasına rağmen çok yorucu. Mayıs ayında başlayıp eskiden kasım aylarına kadar süren, 5-6 ay kampta kaldığın, evinden uzak olduğun bir sistemde çok büyütmek bana çok bencilce geliyor.
Eğer ben anne olmak istediysem, biz Cenk ile bir çocuk sahibi olmak istediysek hayatımızın bazı şeylerinden fedakarlık etmemiz gerektiğini zaten bilerek bu kararı aldık. Ben bunun eleştirilmesini de çok doğru bulmuyorum ve buna karşı hiçbir eleştiriye de açık değilim bir anne olarak. Sana muhtaç bir canlıyı büyütmek bence çok önemli bir şey. Milli takım ne kadar önemliyse de 4-5 ay kampta kalıp çocuğumdan uzak kalabilecek kadar artık beni motive eden bir şey değildi. Bu kararı olimpiyatlar öncesinde almıştım. Olimpiyatın son turnuvam olmasıyla ilgili görüşmeyi gerçekleştirmiştim zaten. Keşke devam etseydim diyor musun diyecek olursan açıkçası demiyorum. Ama kızları izlemek, desteklemek, heyecanlarını içimde hissetmek çok keyifli” diye konuştu.
Giovanni şapkadan tavşan çıkarıyor
Giovanni Guidetti’den de bahseden Naz Aydemir Akyol, “Başta çok iyi bir taktisyen. Yaptırdığı antrenmanın kalitesi ayrı ama bir oyuncuyu maça hazırlayışı, antrenmana getirdiği erkek smaçörler işte onları durdurana kadar o antrenmanın bitmeyişi ya da 3 saatlik antrenmanlar... Kaybettiğin bir maçtan sonra "Allah ne olacak" dediğin ya da maçtan sonra apar topar toplantıya götürüldüğün, kaybetmenin sonuçlarının kalbine ağır dokunduğu bir yol var genelde Giovanni'de.
O yüzden sahada oyuncular bırakmıyor. Bu yüzden Vakıfbank'a karşı 2-0 önde olsanız bile bırakmayın, geri dönebilirler fikri var camiada. Çünkü kaybederse başına gelecekleri biliyor ve elinden gelenin en iyisini vermeden kaybetmemek için elinden geleni yapıyor Vakıfbank'taki sporcular. Bu Giovanni'nin getirdiği kültür ve kurduğu sistem. Bu çok değerli, bence eski toprak bir özellik. Bazı antrenörlerde bu yok. Maç kaybediyorsun, ertesi gün hadi önümüzdeki maça bakalım oluyor. Ama o eski maçın bir analizi yapılmalı. Giovanni oyuncularını iyi tanıyor ve nasıl kullanacağını biliyor. Ve bu oyuncuyu bu role hazırlıyor. Bir oyuncu 23-23'te servise gireceğini biliyor, bütün sene bunun için hazırlanıyor. Antrenmanları de hep bir mücadele üstüne kurulu. Hep bir skor var, kazanma-kaybetme var. O rekabeti hep hissediyorsun. Oyuncuya biraz fiziksel olarak da yüklenip çok üzün süre de top antrenmanı yaptırıp kendini çok yorgun hissettirdiği ve bununla ilgili senin de üstüne geldiği zamanlar var. Ama sonrasında öyle bir yerde yukarı çıkıyorsun ve o planlamayı ekibiyle o kadar doğru yapıyorlar ki olmaz denen yerden şapkadan tavşan çıkıyor” ifadelerini kullandı.
Eczacıbaşı’ndaki vedalara da değinen oyuncu, “Çok inişli çıkışlı bir sezon oldu hem duygusal hem sportif anlamda. Büyük dalgalanmalar yaşadık. Bunun sonunda da ben 2 senedir takımdayım ama 6,8,10 senedir bu takımın parçası olan galibiyetleri de ağır mağlubiyetleri, kupa kayıplarını da birlikte yaşamış artık aile gibi birbirini seven insanların vedaları vardı.
Birlikte olmaktan keyif olan insanlar ve kadınlardık. Üzücü olan buydu. Tabii ki spor, herkes farklı yönleri seçebilir, farklı takımlara gidebilir, profesyonellik bu, sporun doğasında var. Yani artık eskisi gibi ben bu takımla spora başladım bu takımla sporu bitireceğim değil. İnsanlar bundan para kazanıyor, profesyonel bir iş. Farklı teklifler, farklı kariyer planları yapıp sporcular takım değiştirebilir. Bu çok doğal bir şey.
Ama o anlık üzüntü, hem sezonun duygusal dışavurumu hem artık aynı soyunma odasında giyinip muhabbet edemeyecek olmanın verdiği üzüntü hepsinin açığa çıktığı duygusal bir veda oldu.
Eczacıbaşı'na teşekkür etmek istiyorum. Birçok yerden tepki alıyorlar ama takımlarından ayrılacak olan sporcularına sadece sosyal medyadan veda etmek değil onları güzel bir şekilde layığıyla uğurlamak bence çok değerli bir şeydi. O sporcuların kulübe kattıklarını hatırlatıp bir ailenin parçası olunduğunu ve oranın havasının solunduktan sonra her zaman Eczacıbaşı'nın bir üyesi olarak kalınacağını hatırlatmaları çok değerliydi” dedi.
Eczacıbaş’nda geçen süre: Kopan bağlar oldu
Sezona başlarken büyük hedefler koyduklarının altını çizen Naz Aydemir Akyol, turuncu-beyazlılarda geçirdiği sezonu şöyle anlattı; “Hedefler çok büyüktü. Bunu başarabilecek potansiyele sahip bir takımdık. Yolunda gitmeyen şeyler oldu, kopan bağlar oldu, alınan kararlar, alınmayan kararlar, iyi sonuçlar, kötü sonuçlar ... Böyle çok dalgalanarak gittiğimiz ve bir yandan da tüm takım arkadaşlarımla sonuçlardan bağımsız çok gurur duyduğum bir sezon oldu. Yaşanan, olan biten her şey karşısında her şeyi bırakıp birlikte voleybol oynamaktan keyif alan 14 kadın olarak sahaya çıktık. Bunu görmek beni çok mutlu etti. Bazı başarılar, kupalar ve galibiyetlerden daha değerli. Ben bu sene bunu öğrendim.
Şampiyonlar Liginde grupta kaybettiğimiz 1 set yüzünden Milano ile eşleştik. O 1 seti kaybetmeseydik daha zayıf bir rakiple eşleşip Final Four'da olma şansımız çok daha yüksekti.